Emek Partisi, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve büyük yıkıma yol açan depremlerin 2. yıldönümü dolayısıyla Antep’te bir çalıştay düzenledi. Deprem bölgesindeki barolar, sendikalar, yöre dernekleri, Adalet Peşinde Aileleri Platformu, deprem davalarını takip eden hukukçular, rezerv alan mağdurları çalıştayda yan yana geldi.
Çalıştayda konuşan Emek Partisi Antep Milletvekili Sevda Karaca, depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen bölgede suçlara her gün yenisinin eklendiğini belirterek, “6 Şubat depreminin ikinci yılında hâlâ acıyan kalbimizi birlikte mücadeleyle iyileştirmek için buradayız. Deprem bölgesinde işlenen suçlara karşı mücadele edenler, susmayanlar, yılmayanlar olarak bir aradayız” dedi.
Karaca, hesaplaşılmamış her suçun yeni suçları doğurduğunu vurgulayarak, “Deprem suçlarıyla hesaplaşılmadığında, bir otelde çıkan yangında çocukları ve yurttaşlarımızı kaybediyoruz. TOKİ inşaatlarında iş cinayetleri yaşanmaya devam ediyor. Halkın başını soktuğu evi devlet kepçeleriyle yıkabiliyorlar. Gerçek suçlular yargılanmadıkça, halkın acılarına her gün bir yenisi ekleniyor” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUMSAL MÜCADELEYİ GÜÇLENDİRELİM’
Çalıştayda, deprem suçlarına karşı verilen mücadelenin yalnızca bireysel çabalarla değil, topyekûn bir dayanışma ile sürdürülebileceği vurgulandı. Karaca, mücadelenin tek tek gruplar halinde değil, ortak bir çabayla yürütülmesi gerektiğini belirterek, “Bu iktidar, deprem bölgesinde insanların hayatını her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Deprem suçlarına karşı eğitimden sağlığa, barınmadan adalet mücadelesine kadar çok yönlü bir mücadele yürütmek zorundayız. Bu mücadele sadece 11 kentteki yurttaşlar için değil, benzer risklerle karşı karşıya olan milyonlarca insanın da aynı acıları yaşamaması için önem taşıyor” dedi.
Eğitimden sağlığa, barınmadan mahkemelerde adalet mücadelesi vermeye, gerçek suçluların yargılanması talebinden aynı zamanda yaşam alanlarımızın insana yakışır bir biçimde kurulması mücadelesine değin, tüm bunların ortak bir mücadeleye dönüşebilmesinin önemine vurgu yapan Karaca, “Deprem suçlarıyla mücadele edenlerin bu buluşmasının sadece on bir kentteki yurttaşlar için değil, bugün benzer risklerle karşı karşıya kalan milyonlarca insanın bizim yaşadıklarımızı yaşamamasının garantisi olmasını diliyorum” diye ekledi.
‘YARGI KARARINA RAĞMEN EVLERE ZEYTİNLERE ZORLA EL KOYMAYA ÇALIŞIYORLAR’
Deprem suçlarının bir yanını yurttaşlar mülksüzleştirme olarak yaşıyor. Defne’de zeytin ağaçları için mücadele eden Çiğdem Arslan, gelir kaynaklarının ellerinden alınmasına karşı mücadele ediyor. Öncelikle rezerv alan mağdurları adına da kısa bir konuşma yapan Arslan, Antakya Gazi Mahallesi’nde yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen karot almaya gelen yetkilileri durdurmaya çalışan yurttaşları hatırlattı. Rezerv alanlar konusunda keyfi kararlar ve baskı yoluyla evlerin boşaltılmaya çalışıldığını ifade eden Arslan, “Mahkeme kararları yok hükmünde sayılıyor ve vatandaşı daha da mağdur ediliyor” diye ekledi.
Zeytin ağaçları için mücadelesini aktaran Arslan, ellerinde kamulaştırma kararları olmadığı halde 200 yaşında asırlık ağaçların kesilmesine kadar gittiler. Üstelik tebligat yapılmadan bir gece ansınız gerçekleştirdiler” dedi. Deprem mağdurlarını ve depremden sonra da kendi imkanlarıyla yarattıkları yaşam alanlarını gasp etmeye çalışarak daha da mağdur edildiklerini ifade eden Arslan, “Hatay’da bir muamma ile yaşamak için mücadele ediyoruz” dedi.
‘DEPREMLE HESAPLAŞMA İDARE MAHKEMELERİNE BIRAKILMIŞ DURUMDA’
Avukat Ecevit Alkan da, rezerv alan konusundaki hukuki mücadeleye dair deneyimlerini paylaştı. Depremden sonra tüm kurumsal yapıların çöktüğünü ifade eden Alkan, “Barolar ses çıkaramıyorlar. Avukatlar müteahhitlerin de yargılandıkları takdirde kamu görevlilerinin de avukatlığını yapıyor” dedi.
Deprem davalarında ceza mahkemelerinden çok idare mahkemelerinde bir yoğunluk olduğunu anlatan Alkan, “Halbuki deprem suçlarıyla ilgili ceza mahkemelerinin daha aktif olması gerekiyor. Ceza mahkemeleri şu anda çökmüş durumda. Neredeyse yargılama yapamaz durumdalar. Hatay’da altı tane idare mahkemesi, 2023 ve 2024 yılı toplamında 40 binden fazla dosyaya bakıyorlar. Tekrar altını çiziyorum depremle hesaplaşma alanında idare mahkemeleri olmuş durumda. Bu çok yanlış bir yöntem. İdarenin depremden kaynaklanan sorumluluğunu bir an önce vatandaşa şefkat eli uzatması gerekirken insanlar mahkeme kapılarında sürünmek zorunda kalıyorlar” diye ifade etti.
Yurttaşların adalete inançlarının olmadığını aktaran Alkan, “Bu yüzden adalete zaman ve para harcamak da istemiyorlar. Çünkü devletle karşı karşıya gelme gibi bir kültürümüz yok. Hatay’da, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görev alanında olan 3 bin 500’ü aşkın binadan ölü çıktığı için en az 3 bin 500 tane ağır ceza dosyası açılması gerekiyordu. Açılan dosya sayısı yarısından bile daha az. Savcılık grubu çökmüş durumda, bilirkişi raporları çelişkili geliyor. İlk deprem anında enkaz kaldırılırken, bütün deliller yok edildi ve her platformda söylüyorum ceza yargılamalarından maalesef ki bir adalet çıkmayacak Çoğu kişi tutuklu kaldığıyla kalacak ya bir af çıkacak ya da deliller uygun toplanmadığı için beraatle sonuçlanacak” dedi. Deprem bölgesinde yaşanan yıkıma ve ölümlere atıfta bulunarak “Dünyanın en büyük suç mahalinin üstündeyiz” diyen Alkan, “Peki adaleti nasıl sağlayacağız? Adaleti sağlayamazsan bir sonraki depremde daha büyük ir yıkım olur” dedi.
Rezerve yapı alanının açıkça bir insan hakkı ihlali olduğunu dile getiren Alkan, “50 bini aşkın insan ölmüşken geride kalanların malına çökmek açıkça insan hakkı ihlalidir. Devlet tapuları aldı peki geri verecek mi konusunu tartışıyoruz, Aldığı tapuları hangi koşullarda idade edecek ya da edecek mi onu bile bilmiyoruz” dedi. Alkan daha fazla bir araya gelmeye, daha fazla hukuksal desteğe ihtiyaç olduğunu belirterek, “İnsanlar el yazısı ile, kendi imkanı ile dava açmaya çalışıyor. Bunlar ileride büyük hak kayıplarına yol açacak” dedi. Alkan, bu işlerin mahkeme kapılarında değil de bir kanunla uzlaşma komisyonlarında ya da başkaca mekanizmalar ile çözülmesini önerdi.
Maraş Uygun Olmayan Alan Platformu’ndan Mehmet Yastı, deprem sonrası yapılan mikro bölgelendirme çalışmalarının bilimsel olmadığını ve sahte raporlarla milyonlarca lira harcandığını ifade etti. Yastı, yaşam alanlarının ‘Uygun Olmayan Alan’ diye tabir edilen ve tek bir kişinin yapmış olduğu kesinliği kanıtlanmayan bir çalışma ile fay hattında olduğu gerekçesi ile yıkılmak istendiğini ifade etti.
‘BEBEK ÖLÜM ORANLARI İKİ KATINA ÇIKTI’
Hatay Tabip Odası Başkanı Sevdar Yılmaz, deprem sonrası sağlık hizmetlerindeki sorunların devam ettiğini vurguladı. Yıkılan 56 aile sağlığı merkezinden sadece birinin yeniden yapıldığını belirten Yılmaz, “Yetmiş bir aile hekimi kadrosu boş, yaklaşık yüz bin insan birinci basamak sağlık hizmetlerinden yoksun” dedi. Deprem bölgesinde bebek ölüm oranlarının Türkiye ortalamasının iki katına çıktığını aktaran Yılmaz, sağlık sistemindeki eksikliklerin bu durumu derinleştirdiğini söyledi. Özellikle üniversite hastanesinde kritik branşlarda doktor eksikliği yaşandığını ve hastaların sevk süreçlerinde hayatını kaybettiğini dile getirdi. Bölgedeki enkaz kaldırma çalışmalarının kontrolsüz olduğunu belirten Yılmaz, taş ocakları ve beton santrallerinin çevre kirliliğini artırdığını ifade etti. “Sadece bir yıl içinde taş ocaklarında 5.500 patlama yapılacak, 30 milyon kilo amonyak nitrat ve 1 milyon kilo dinamit kullanılacak” diyerek çevresel risklere dikkat çekti.
Tabip Odası eski Başkanı ve Adıyaman Kent Konseyi Başkanı Erdoğan Altunbaş, “Bundan sonra devletten önce buraya hazır olacağız. Bu yüzden sivil toplumun bir arada olmasının önemi daha da büyük. Sivil toplumun güçlendirilmesi bu gibi afetlerde devlete ihtiyaç duymadan organize olmamız gerekir. Tabi ki devlet eliyle yapılmalı. Ama düzenli olursak, örgütlü olursak bu işi daha organize yapabiliriz” dedi.
‘TOZ NEDENİ İLE ZEYTİNLER HASAT EDİLEMİYOR’
Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, depremin ardından bölgedeki ekolojik tahribatın giderek arttığını belirtti. Enkaz kaldırma sürecindeki plansızlık, taş ocakları ve beton santrallerinin denetimsiz açılmasıyla doğaya ciddi zarar verildiğini ifade eden Karasu, kırsal alanların hızla yok olduğunu vurguladı. Karasu, “Toz nedeniyle zeytin hasadı yapılamıyor, hayvanlarda hastalıklar arttı, süt fiyatları dibe vurdu. Meralar taş ocaklarına teslim edildi, nehir yatakları daraltıldı, ekosistem yok olma tehlikesiyle karşı karşıya” dedi.
‘DEPREM BÖLGESİNDE İŞÇİLERİN MAĞDURİYETİ DEVAM EDİYOR’
BİRTEK-SEN Malatya Temsilcisi Halime Sancak, deprem sonrası işçilerin yaşadığı mağduriyetleri dile getirdi. Pek çok işçinin göç etmek zorunda kaldığını belirten Sancak, özellikle tekstil işçilerinin tazminatsız işten çıkarıldığını ve hukuki süreçlerin ekonomik zorluklar nedeniyle işletilemediğini vurguladı.
Barınma, ulaşım ve iş güvencesi konularında ciddi sorunlar yaşandığını belirten Sancak, bazı işçilerin hukuki destek bulamadığı için haklarını arayamadığını söyledi. BİRTEK-SEN olarak ücretsiz hukuki destek verdiklerini belirten Sancak, tazminat davası açarak bazı işçilerin haklarını alabildiklerini ifade etti. Deprem bölgelerindeki işçilerin sorunlarına yönelik hukuki düzenlemelerin acilen yapılması gerektiğini vurgulayan Sancak, dayanışmanın önemine dikkat çekerek tüm kesimleri sürece destek olmaya çağırdı.
‘HUKUKSUZLUĞU AVUKATLAR OLARAK ANLAMIYORUZ, VATANDAŞA NASIL ANLATACAĞIZ?’
Deprem davalarında müşteki vekili olarak görev alan Avukat Deniz Can Akpek, Furkan Apartmanı davasında mahkemenin kolon kesilerek yıkılan bina için deliller olmasına rağmen üç sanığa beraat kararı verdiğini ve yargılamaların bilinçli olarak geciktirildiğini ifade etti. Yargı sürecinde avukatların davaların esasına girmesinin engellendiğini belirten Akpek, ayrıca kamu görevlilerinin yargılanması konusunda gerekli izinlerin bilinçli olarak eksik alındığını ve sürecin zaman aşımına uğratılmaya çalışıldığını dile getirdi. Depremzedelerin adalet arayışının sürdüğünü belirten Akpek, kamuoyunu dayanışmaya çağırdı.
6 Şubat depremlerinde Adana’daki Tutar Yapı Sitesi’nde yakınlarını kaybeden ve birçok deprem davasında avukatlık yapan Av. Gülsüm Özdoğru, adaletin sağlanması önündeki engelleri ve hukuki süreçlerde yaşanan aksaklıkları anlattı. Depremde amcasını, yengesini ve birçok aile dostunu kaybeden Özdoğru, yaşanan hukuki süreci “İki yıldır süren bir kabus” olarak nitelendirerek, “Biz avukatlar bile bu süreci anlamakta zorlanıyoruz, vatandaşlara nasıl açıklayabiliriz?” dedi. Özellikle Tutar Yapı C Blok davasına dikkat çeken Özdoğru, dört bloktan yalnızca birinin yıkılmasının nedeninin tadilatlar olduğunu, ellerinde eksper raporları ve fotoğraflar bulunmasına rağmen sorumluların ifadelerinin dahi alınmadığını belirtti. 16 ay sonra sanıkların nihayet tutuklandıklarını ifade eden Özdoğru, “28 gün tutuklu kaldılar, ardından serbest bırakıldılar. Daha sonra tekrar tutuklandılar ama güvenemiyoruz. Adaletin sağlanması için kamuoyu baskısına ihtiyacımız var.” dedi.
‘KAMU GÖREVLİLERİ NEDEN YARGILANMIYOR?’
Deprem dosyalarında sadece inşaat mühendisleri ve müteahhitlerin yargılandığını, kamu personelinin ise ceza almadığını vurgulayan Özdoğru, “Belediyelerde çalışan, imar izinlerini veren yetkililerin de sorumlu olduğu açık. Ancak bu kişiler hala görevlerine devam ediyor. Bazı dosyalarda soruşturma izinleri anında verilirken, depremde binlerce insanın ölümüne neden olan kamu görevlileri korunuyor.” ifadelerini kullandı.
Gaziantep Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ergin Sözen, deprem bölgelerinde gönüllü olarak yürütülen hukuki çalışmalara rağmen, devletin sorumluluğunu üstlenmediğini belirtti. Sözen, AFAD’ın hazırladığı “İl Afet Risk Azaltma Raporları”nın deprem risklerini önceden bildiğini, ancak gerekli önlemlerin alınmadığını vurguladı. “Devlet depremin olacağını biliyordu, önlemini niye almadı?” sorusunu yönelten Sözen, bu raporların hukuki mücadelede temel dayanak olması gerektiğini ifade etti.
Çalıştayda, deprem sonrası yaşanan adaletsizlikler ve mağduriyetler karşısında öfkeli olmanın önemi vurgulandı. Sözen, “Öfkeli olmak bizi diri tutar ve mücadele gücü verir. Bu büyük bir cinayet ve suç mahalli. Hesap sorulmalı” dedi.
‘YÖNETMELİK DEĞİŞTİRİLİRSE SORUMLULUK BAKANLIĞA GEÇECEK’
Adıyaman’da 63 bin 844 konutun hasar gördüğünü belirten Adıyaman İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Tuncay Kaya, Adıyaman’ı diğer deprem bölgelerinden ayıran en önemli özelliğin, yıllar içinde yanlış sınıflandırılan deprem bölgesi olması olduğunu belirterek “1996 yılına kadar Adıyaman, dördüncü derece deprem bölgesi olarak kabul ediliyordu. Deprem olmaz, olsa da küçük olur gibi bir yanlış anlayış vardı. Oysa şu anda Adıyaman ikinci derece deprem bölgesi, fakat burası aslında birinci derece deprem bölgesi olmalıydı” dedi.
Deprem yönetmeliği konusunda da ciddi eleştirilerde bulunan Kaya, Türkiye’deki yapıların depreme dayanıklılığına dair verilerin doğru bir şekilde toplanmadığını belirtti. Kaya, “Deprem yönetmeliğimiz hala değişmedi. Bunun nedeni, yönetmelik değişirse sorumluluğun bakanlığa geçecek olması” dedi.
Antep Baro Başkanı Bülent Duran ise “Tablonun asıl sorumlusu devlet iken, bugün müteahhitleri, vatandaşları şüpheli ve fail yarattı. Bunun üzerinden hesaplaşmaya gidiyor. Asıl mücadele verilmesi gereken odur. Bu idaredir, imar affıdır. Hala biz şunu biliyoruz: 50 bin vatandaşın hayatını kaybetti iddia ediyor ama yüz binlerce yurttaşımız hayatını kaybetti. Bu konuda korkunç bir tablo var. O tablonun gerçeği bile hala açıkça ortaya çıkmamıştır” dedi.
‘BU SUÇUN ÜSTÜNÜ KAPATMALARINA İZİN VERMEYECEĞİZ’
Furkan Apartmanı’nda 19 yaşındaki oğlu Emre Şahin’i kaybeden Seçkin Şahin, sanıklar hakkında beraat kararı verilen dava ile ilgili konuştu. Taraflı gelen raporların mahkeme heyeti tarafından kabul edildiğini ifade eden Şahin, “Asma katlara 10 tane bir artı bir yaşam alanı inşaa etmişler. Kolon kesinleri bırakın buna bile ceza verilmedi” dedi. Karara tepkisi ile ilgili mahkeme başkanının kendisi ile bire bir tartışmaya girerek provokasyon ile suçlandığını ifade eden Seçkin, “Siyasi bir rant mı, ne var anlamadığımız şekilde bu dava kapatılmak isteniyor. Biz asla mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Çalıştay, deprem suçlarına karşı mücadelenin sadece hukuki değil, toplumsal bir dayanışmayla sürdürülmesi gerektiği mesajıyla sona erdi. Katılımcılar, devletin sorumluluğunu kabul etmesi ve depremzedelerin haklarının teslim edilmesi için mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.
Ziya Nihadioğlu, Antakya Elektrik Mahallesinde Tahsin Nihadioğlu’nun şüpheli şekilde hayatını kaybetmesi ilgili konuştu. Hasarlı evinden eşya alıp çıktığı sırada güvenlik güçleri tarafından yağmacı olduğu iddiası ile işkence gördüğünü anlattığı kardeşinin polis ve jandarmalardan şikayetçi olacağını söylemesinden bir süre sonra jandarma karakolu önünde araç çarpması sonucu kardeşinin hayatını kaybettiğini ifade eden Nihadioğlu, kardeşinin ölümü ile ilgili etkin soruşturma yapılmadığını, işkenceye tanıklık edenlerin ifadelerinin alınmadığını ifade etti. Nihadioğlu, kardeşinin davası için adalet talep etti.
EMEP Antep Milletvekili Sevda Karaca, deprem bölgesinde yaşayanların açık bir şekilde yalnızlaştırma politikası ile karşı karşıya kaldığını ifade etti. Karaca, “Bu büyük emek, büyük mücadele, dişle tırnakla verilen bu mücadele, deprem bölgesinde yaşayan milyonlarca insanın yalnızlaştırma politikası ile karşı karşıya olduğu gerçeğini değiştiremiyor. Canın hala en kıymetsiz addedildiği bu bölgede ortaya koyacağımız ortak mücadele kıvılcımlarının ülkenin dört bir tarafında yeşereceğini de çok iyi biliyoruz” dedi.
Deprem bölgesindeki mücadelenin ülkenin dört bir yanına yayılması gerektiğini ifade eden Karaca, “Bu bölgede ortaya koyacağımız ortak mücadele, kıvılcımların ülkenin dört bir yanını aydınlatacak” dedi. Karaca, halkın verdiği mücadelenin değerini bilmesi ve birleşik bir mücadele hattı oluşturulması gerektiğini vurguladı. Karaca, “Deprem suçlarının faili olan devleti yönetenler, her bir kamusal hizmeti rant alanı haline getirenler, bunun yasalarını yapanlar karşısında bizi bulacak” dedi.
Tek tek yürütülen mücadelelerin birbirinden öğrenmeme eksikliğini kapatacak bir adım olduğunu dile getiren Karaca, “Bu mücadelelerin her biri büyük bir birikim, önemli bir deneyim aynı zamanda bir güç. Ama bu gücün birleşik bir hatta oturması önemli” dedi.
6 ŞUBAT’TA ANMA ETKİNLİĞİ
Karaca, 2 Şubat’ta Kadıköy’de gerçekleştirilecek olan “Adalet Peşinde” anma etkinliğine katılım çağrısında bulundu. “Bu anma, öfkemizin birleştiği anmalardan biri olacak” diyen Karaca, herkesin bu anmaya destek vermesinin önemli olduğunu belirtti.
Karaca, konuşmasını “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok” sözleriyle tamamladı. “Bunun garantisi biziz, bunun garantisi bu halk” diyen Karaca, deprem bölgesindeki mücadelenin sürdürüleceğini ve hesap sorulacağını ifade etti.
(HABER MERKEZİ)
More Stories
Aydınlatma direğine çarpan otomobilin sürücüsü yaralandı
AK Parti ile Etiyopya’daki iktidar partisi Refah arasında mutabakat zaptı imzalandı
Fransa 2025 Bütçe Tasarısını Oylamadan Geçirecek